Kalabalıklar içerisinde yapayalnız insanlar var. Büyük şehirlerde, büyülü kalabalık ve şamatanın ortasında yapayalnız, bir başına... İlk bakışta anlaşılmaz elbette,onlardan, o debdebeli topluluğun içinden gibi görünürler gözümüze.Aslında yalnızdırlar, yapayalnız hemde...
Hepimiz o kocaman kargaşanın içerisinde yapayalnız değil miyiz zaten? Herkesin kendine göre bir derdi, yükü yok mu? Elbet var...Paylaştıkça azalır dertler, kederler ama kimileri de var ki ne yapsan unutulmaz o an belki yok oldu gitti sanırsın ama yalnız kaldığın an işte hemen o an tekrar başlar beynini kemirmeye düşünceler...Neyi ne yapacağını, nasıl düşüneceğini, kime ne diyeceğini bilemediğin o an o kadar acıdır ki, kendin bile kendine acırsın.Ne olacak benim bu halim dersin, nasıl düzeltebilirim, nasıl üstesinden gelebilirim dersin ama yok işte yok cevabını asla bulamazsın.Başka şeylerle vakit geçirmeye, kendine değişik uğraşlar bulmaya çalışırsın evet bir süre idare eder ama sonrasında bulduklarından da sıkılırsın..Belki de kendinden sıkılmışsındır kimbilir...
Peki bu durumda ne yapmalıyım diye düşünür durursun, çıkış yolu bulman gereklidir çünkü bu böyle devam edemez,olmaz,olmamalıdır. Mantığınla çelişir duyguların, güreş müsabakası gibidir adeta bir mantığın üste çıkar bir duyguların ikisi de birbirini alt edemez ikisinden birini yere yatırmaya tuş etmeye belki de çok başka bir güç izin vermez,çok bilinmeyenli denklem gibidir o an herşey, çözemezsin, huzura kavuşamazsın...
İçinden bir ses kafanı dağıtmanı, rahat olmanı söyler ama bunu yapmaya takatin kalmamıştır.O kadar yıpratmıştır ki seni bu olanlar hiç birşey gelmez içinden...Dışardan bakıldığında belki de çok neşeli,içi içine sığmayan, birşeyi dert etmeyen gamsız bir insan gibi görünürsün, belki de böyle görünmeyi sen seçmişsindir ama bir zaman sonra sıkılırsın bu kimliğinden, sıyrılmak başka bambaşka biri olmak istersin. Bu sefer de şimdiye kadar yapmış oldukların, inanmış oldukların, prensiplerin izin vermez değişmene hayır dersin yine de yapabilirim, değişebilirim ama değiştiremezsin.Bu senin huyundur, karakterindir.Ne demişler beşikte giren huy ancak teneşirde çıkar...Ne de güzel demişler çünkü böyle bazı durumları değiştirmek elimizde olmasına rağmen bazılarını değiştiremeyiz bize ters gelir,yapamayız bir türlü...
Bu durumda ne yapmalıyız peki..kendimizi bırakıp, hiç birşeyi umursamadan hayatı gelişine tesadüflerle mi yaşamalıyız tabii ki hayır, eğer böyle yaparsak en büyük yanlışı yapmış oluruz, belki de kendimize başkalarının bile yapamayacağı en büyük haksızlığı yapmış oluruz.Bu şekilde olmayacağı kesindir eee peki şimdi ne olacak, ne yapacağız?...
Bu durumlar çok kötü durumlardır içinden çıkılması zor durumlar, depresyon mu dersiniz, kişilik bozulması mı dersiniz, hasta mı dersiniz, deli mi dersiniz bilmem ama ben bunların hiçbirini kabul etmiyorum.İnsanları bazı durumlarda yalnızca kendileri anlar yine ama bu kesinlikle bir yere kadardır.hep yalnız olunmaz çünkü ve yalnızlık gerçekten berbat bir durumdur şüphesiz...
Bu yalnızlığı nasıl defedebiliriz, ne yapabiliriz, üstesinden nasıl gelebiliriz diye düşünmemiz gerekir işte bu durumda...En can alıcı nokta belki de burası çünkü hiç kimse yalnız kalmak istemez,belki bir süre ama sonrasında hayır..
Ailemiz, dostlarımız,sevgilimiz, eşimiz,yakınlarımız, büyüklerimiz kısacası sevdiklerimiz girer devreye bu yalnızlık evresinde.Ama belki de en çok dostlarımız alır acımızı..Onlarla herşeyi paylaşırız, konuştukça konuşur, döküldükçe dökülürüz, deyim yerindeyse açarız ağzımızı yumarız gözümüzü ve anlatırız canımızı acıtan herşeyi dilimiz döndüğünce. Onlardır acımızı hafifleten dilimizden anlayan zaten onlar değil midir herşeyimize katlanan, hiç çekilmeyecek hallerimizde bile bize katlanan, sabreden,karşılık beklemeden veren,biz ağlayınca bizimle birlikte oturup ağlayan,biz gülünce karşımızda kahkahalar atan onlar değil midir?Bazen saçma sapan şeylerle istemeden, anlamadan üzeriz onları işte onlar bunları bile dikkate almayıp hala bizim yanımızda olurlar. Neden mi bunca şeye katlanırlar çünkü onlar bizi severler tıpkı bizim onları sevdiğimiz gibi...Dostluk öyle büyük ve yüce bir olgu ki aslında kimi zaman hak ettiği değeri veremediğimiz belki de ama içinde sevgi olan, dürüstlük olan, güven olan, şefkat olan harika bir olgudur bu kesin...
Dostlarımız varken neden yalnızlık çekelim neden kendi kabuğumuza çekilip dünyayla irtibatımızı kesip beynimizin içindekilerin bizi yavaş yavaş kemirmesine neden izin verelim.Ben mesela üzüntümde, sevincimde,kafamın karışık olduğu zamanlarda,gülmek istediğimde, ağlamak istediğimde kimi zamanda güzel bir filmi yalnız seyretmek istemediğimde ya da bir şarkıyı avaz avaz söylemek istediğimde bunu yalnız yapmayı sevenlerden değilim.Dostlarımı, canlarımı isterim hep yanımda (bilirim ki onlarda beni isterler)sanırım ben doğru olanı yapıyorum ve hepinizi de bu yola davet ediyorum.Emin olun ki bu yol harika bir yol ve eğer siz de benim gibi bu yoldaysanız sakın şaşmayın yolunuzdan...
Aslında bu konu ile ilgili yazılacak,anlatılacak o kadar çok şey var ki ama daha fazla uzatmadan yalnızlığın ne denli kötü olduğunu ve bir cana hasret olmanın nasıl bir duygu olduğunu anlatan Orhan Velinin o muhteşem şiiriyle yazımı noktalıyorum.
Yalnızlık Şiiri
Bilmezler yalnız yaşamayanlar, Nasıl korku verir sessizlik insana; İnsan nasıl konuşur kendisiyle; Nasıl koşar aynalara, Bir cana hasret, Bilmezler
Hiçbir zaman yalnızlık çekmememiz dileğiyle...Sevgiler...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder