Gözünü açtığında etrafında binlerce , milyonlarca kendisine benzeyen arkadaşını gördü ve hepsi hep bir ağızdan konuşuyorlardı.Ne olduğunu anlamaya çalışan minik Po öylece kulaklarını dört açmış olan biteni çözmeye uğraşıyordu.Fakat bunu anlamak o kadar zordu ki o an derin bir iç çekti ve kalabalıktan sıyrılıp kenara çekildi.Uzaktan heyecanlı kalabalığı izliyordu, aman Allahım ne kadar anlamsızdı bunlar neden bu kadar gürültü yapılıyordu zaten yan taraflarında yeterince gürültü yapan bir kum ocağı vardı ve burası Po’yu ürkütüyordu hem de çok fazla.Her arkadaşı farklı bir şekilde yorumluyordu orta yaşlı,tıknaz,saçları hafif dökülmüş ve hızlı hızlı konuşan adamın ağzından dökülen cümleleri.Kimisi uzaklara bir yolculuk yapacaklarını,kimisi yerlerinde kalacaklarını,kimisi de yok olacaklarını söylüyordu.Po,iyice şaşırmış olarak tekrar kalabalığa doğru yaklaştı.Kendinden daha fazla tecrübesi olan ve cüsse olarak daha irice görünen arkadaşı Daniel’e yaklaştı ve neler olduğunu sordu.daniel’den aldığı cevap karşısında hayretler içinde kaldı.Nasıl olurdu böyle birşey, nasıl olur da buradan ayrılırdı bir kısmı yooo hayır olamaz,olmamalıydı ,adaletsizceydi bu..Neden ayrılıyorlardı sanki.O kadar üzülmüştü ki minik Po anlam veremediği bu olay karşısında ve oracıkta kendine hakim olamayarak bayılıverdi...
Ayıldığında ortalık öncesine nazaran biraz durulmuştu, herkes olacaklara razı olmuş ve zamanın gelmesini bekliyordu.Po ise, bayılmanın etkisiyle oluşan yorgunluğu ve baş ağrısı ile başa çıkmaya çalışarak kendince çözümler arıyordu.Ama ne olursa olsun bir kısmı burdan ayrılmak zorundaydı ve gidecek olanlarında kim oldukları belli değildi.Böylece hep birlikte heyecanlı bir bekleyiş dilimine girdiler.Herkes bir diğeriyle vedalaşıyordu kimin kalıp kimin gideceğini bilemeden.Birden çok acıklı geldi bu durum minik Po’ya gözyaşları süzüldü bir an gözbebeklerinden,göz pınarlarına ve yanaklarına doğru...Gözlerindeki sıcacık damlalarla birlikte uykuya daldı sessizce..Evet gün doğmuş ve ayrılık vakti gelip çatmıştı artık, yalnızca kim gidecek, kim kalacak düşüncesi kemiriyordu beyinlerini hepsinin.Bu durumda zaten gitmek yada kalmak değildi olay,kalan da giden kadar üzülecekti çünkü işin özü ayrılıyor olmalarıydı.
Ve sonunda korkuyla beklenen an gelip çattı.Terli,şişman,kısa boylu bir adam kullanıyordu egzosu patlakmışçasına yüksek sesle çalışan kocaman kamyonu, ve işte bu kamyon gidecek olanları toplamaya gelmişti maalesef.Sessizlik bozulmuş ve her ağızdan bir ses çıkmaya başlamıştı tekrar.Derken üçü zayıf ve biri etine dolgun dört tane adam ellerinde küreklerle kamyondan atladılar.Hepsi yüksek sesle ve küfürlü konuşuyorlardı.Birbirlerine çabuk olmalarını hatırlatıp duruyorlardı.Ve işte hızlı kürek darbeleriyle yavaşca kamyon dolmaya başlıyordu.Ortada bir izdiham vardı Po ve arkadaşları şaşkınlıkla olan bitene bakarken o kürek darbesi geldi ve Po’yu da kamyona diğer kum tanesi arkadaşlarının yanına fırlattı.Po bilmediği bir yere gitmenin, arkadaşlarından ayrılmanın ve çaresizliğin hüznüünü dolu dolu yaşadı o an.Gözlerinden süzülen damlacıkları kimsenin görmemesini sağlayarak çabucak sildi.Bu arada kürekli adamlar kamyonun kapağını kapatıp tamam diye bağırdılar.Kamyon şoförü boynundaki mendille terini sildikten sonra kamyonu çalıştırdı ve kum taneleri bilinmeyene doğru yola koyuldular.
Yolculuk uzun sürmüş ama sonunda bitmişti.Yol boyunca kamyonun içerisinde hiçbir yeri göremedikleri için nasıl bir yere geldiklerinin heyecanıyla kamyonun damperinin onları aşağıya doğru dökmelerini bekliyorlardı.Dışarıdan hararetli konuşma sesleri geliyordu ve sonunda damper aşağıya doğru akıtmaya başladı hepsini.Bu yer hiç de tahmin ettikleri gibi aydınlık bir yer değil aksine kapalı ve loş bir ortamdı.Karşılarında büyük damacanalar ve büyük çuvallar vardı.Anlaşılan herkes orda yeniydi ve kimsenin ne olacağı hakkında bir fikri yoktu.uzun bir bekleyiş başladı sonrasında devasa bir kazanın içine Po ve arkadaşlarını döktüler arkasından diğer büyük çuvalları açıp üzerlerine kireç boşalttılar ve son olarak da damacanaların kapakları açılıp soda üzerlerine boşaltıldı.sonrasında hepsi harmanlanıp birbirine karıştırıldı makinalar tarafından.Sonrasında dayanamayacaklarını düşündükleri bir sıcaklıkta eritildiler.Fakat dayanma güçleri vardı bu sıcaklığa kendileri de hayretler içinde kalarak bir yandan yapılan işlemleri izlemeye devam ediyor sonunda ne hale geleceklerini de merakla bekliyorlardı. Dekrken soğumalarına fırsat verilmeden başak devasa bir kalıbın içine dökülüp yoğuruldular.Şekilleri değişmiş ve hepsi birbirine karışmıştı.Artık baktıklarında kum,soda ve kireç görünmüyordu.Görünen madde parlak ve saydam bir şeydi.Neye dönüşüyorlardı acaba? En son küçük atölye tarzı bir yerde buldular kendilerini yaşlı, beyaz saçlı,gözlerinin kenarları buruşmuş fakat yaşlı olmasına rağmen kollarının kuvveti gayet yerinde olan bir adamla karşı karşıyaydılar şuan.Bu adam bir cam ustasıydı ve her birine değişik şekiller vererek sanatını icra edecekti.Adam işe koyuldu hemen.önden birkaç vazo,kültablası yapıldıktan sonra işte sıra bizim minik Po’daydı.Artık kendine benzemeyen ve şekil değiştirmiş Po ve tabii ki yanında bir sürü arkadaşıyla sıra onlardaydı acaba ne olacaklardı.
Yaşlı adam tavlamaya başladı camı ve sonunda camdan bir ibrik çıktı ortaya işte Po bu ibrikte yaşayacaktı artık.Sonra ibrik maviye boyandı işte bu PO’nun en sevdiği renkti mutlu hissediyordu kendini.Ama tahmin ettiği gibi yolculuğu bitmemişti henüz boyalar kuruyunca kolilere dikkatlice yüklenip bir kamyonete yüklendiler ve yolculuğun sonunda bir mağazaya geldiler.Kalabalık,gürültülü ve spot ışıklarının bol bulunduğu gösterişli bir mağazaya.Po’nun içinde bulunduğu ibrik mağazanın en güzel köşelerinden birine yerleştirildi.Bir hafta boyunca ilk gün konulduğu rafta aynı yerinde duruyordu ara sıra tozunun alınması için yerinden oynatılmasının dışında.Geceleri tüm cam eşyalar birbirleriyle sohbet ediyorlardı içlerinden tanıdık arkadaşları da çıkmıştı Po’nun hasrer gideriyorlardı geceleri ve tabii farklı yerden gelen yeni arkadaşlarıyla da tanışıyorlardı.Derken bir sabah her günden daha kalabalık bir gündü hınca hınç doldu mağaza Po ve camdan arkadaşları buna bir anlam veremediler.Küçük ,kırmızı saçlı,gamzeli ve çilli bir kız çocuğu geldi ve tam Po’nun karşısına dikildi, eliyle ibriği işaret ederek bunu alalım babacım deyip duruyordu.Babası başka seçenekler sunsa da küçük kıza laf geçiremeyeceğini anladığı anda bıraktı tartışmayı ve Po’nun bulunduğu ibriği alıp kasaya yöneldi.Po arkadaşlarına bağırıyor onlarla vedalaşmaya çalışıyordu ama nafile adam o kadar hızlı yürüyordu ki sesini zar zor duyurdu arkadaşlarına.Kasadaki makyajlı,güzel giyimli, simsiyah saçlı kız ibriği alıp bir kutuya koydu paketledi ve üzerine de bir fiyonk takıp küçük kıza uzattı.
Küçük kız heyecanla annem buna bayılacak diyerek yürümeye başlamıştı bileBabası ve küçük kız evlerinin yolunu tuttular kapıdan girdiler ve küçük kız koşarak annesine koştu öptü ve hediyesini kucağına bırakıverdi.Anne kutuyu açtı ve ibriği görünce hem küçük kızından gelen bir hediye olması nedeniyle hem de bu tür süs eşyalarını çok sevmesi nedeniyle çok sevindi kızını öptü ve eşiyle de bakıştıktan sonra ibriğe güzel bir raf ayarladılar.Salonun en güzel köşesine kondu ibrik ve ordan ev halkını ve o tatlı küçük kızı izlemeye başladı...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder